Onyedinci Hadis
عَنْ أَبِي صَالِحٍ الزَّيَّاتِ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : “قَالَ اللَّهُ كُلُّ عَمَلِ ابْنِ آدَمَ لَهُ إِلَّا الصِّيَامَ فَإِنَّهُ لِي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ وَالصِّيَامُ جُنَّةٌ وَإِذَا كَانَ يَوْمُ صَوْمِ أَحَدِكُمْ فَلَا يَرْفُثْ وَلَا يَصْخَبْ فَإِنْ سَابَّهُ أَحَدٌ أَوْ قَاتَلَهُ فَلْيَقُلْ إِنِّي امْرُؤٌ صَائِمٌ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَخُلُوفُ فَمِ الصَّائِمِ أَطْيَبُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ رِيحِ الْمِسْكِ لِلصَّائِمِ فَرْحَتَانِ يَفْرَحُهُمَا إِذَا أَفْطَرَ فَرِحَ وَإِذَا لَقِيَ رَبَّهُ فَرِحَ بِصَوْمِهِ ”.
Ebû Hûreyre’nin naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah ‘Oruç dışında bütün ameller âdemoğlu içindir. Oruç ise benim içindir. Onun mükâfatını da ancak ben takdir ederim.’ buyurdu. Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruç tuttuğu günde kötü söz söylemesin, hiç kimse ile didişmesin/sataşmasın, eğer ona biri kötü söz söylerse ya da fiilî saldırıda bulunursa ‘ben oruçlu bir kimseyim’ desin. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha temizdir/hoştur. Oruçlunun iki sevinç anı vardır. Biri orucunu açtığında sevinir. Diğeri de rabbiyle karşılaştığında orucuyla sevinecektir.”
[Buhârî, Savm 2, Tevhîd 35; Müslim, Sıyâm 162, 163]
Müslüman mı Orucu Tutar, Oruç mu Müslümanı?!.
Ramazana girerken sizinle paylaşmak istediğim bu hadisin en önemli iki vurgusundan biri oruca takdir edilen mükâfattır; diğeri de orucun kötülüklerden koruma özelliğidir.
Bilindiği gibi Müslümanlığın temel şartlarından biri senede bir ay Ramazan ayında oruç tutmaktır. Müslümanlığı kabul edip geçerli herhangi bir mazereti bulunmayan herkesin senede bir ay oruç tutması, dinî bir görevdir; Yaratıcının bir emri ve Müslümanlığın bir gereğidir. Bu emri yerine getirmek gerçek inananlara büyük bir mutluluk, yerine getirmeyenlere ise manevî bir huzursuzluk/ruhî bir sıkıntı verir. Çünkü Allah’ın emirlerini yerine getirmede en büyük muharrik güç, gönüldeki imandır. Bu yüzden oruç tutmak suretiyle hissedilen mutluluk ve huzur, tutulmadığı takdirde duyulan rahatsızlık iman gücü ile doğru orantılıdır. Emir ve görev ihlalinden hiçbir rahatsızlık duyulmuyorsa imanın kontrol edilmesi ya da sorgulanması gerekir. Varlık ve yaşamımızı; eş, evlat, sağlık, servet, makam gibi sahip olduğumuz her şeyi kendisine borçlu olduğumuz bir varlığın/yaradanın emrini ihlâl etmek rahatsızlık vermiyorsa bu ciddi bir sorundur. Bu sorunun/hastalığın tedavi edilmesi gerekir.
Yüce Allah orucun önemini, onu kendine izafe ederek belirtmektedir. Oruca yönelişin yanı sıra, ona gösterilen hassasiyeti temin eden güç ve amaçlanan etkinliğinin kişi üzerindeki yansımalarını tayin eden unsur, “Allah için” kavramının ifade ettiği anlamdır; bu kavramın algılanılışıdır.
Hadis, oruç tutmanın belirlenen zaman aralığında sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığını, kişinin günlük hayatında birtakım müspet yansımalarının olması gerektiğini ifade etmektedir. Onun bu özelliğini Hz. Peygamber güçlü bir teşbihle “kalkan”a benzeterek dile getirmektedir. Yani oruç Müslümanı tutar, ona günah işletmez, işletmemeli. Oruçlu kimse oruçlu olduğunu hatırlayarak yalan söylememeli, haksızlık yapmamalı, başkalarını incitmemeli, davranışlarına son derece dikkat etmeli… Zaten Müslümanlığın amacı olgun bir insan yetiştirmek değil midir? Hz. Peygamber “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların/başkalarının zarar görmediği kimsedir.” [Buhârî, İmân 4] buyurmadı mı?!.
Hadiste orucun dışında bütün amellerin âdemoğlu için olup yalnız orucun Allah için olduğunun belirtilmesi, riyasız/gösterişsiz yerine getirilen ibadetin sadece oruç olduğunun ifadesidir. Bütün ibadetler sadece Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılması gerektiği halde bunlara riya/gösteriş ve şaibe karışabilir. Allah’ın rızası dışında başka amaçlar güdülebilir. Fakat oruç öyle değildir. Örneğin yanımızda yiyip içmediğini gördüğümüz bir insanın oruçlu olup olmadığını anlayamayız. Oruç dışındaki ibadetler, takdir edilme, beğenilme gibi birtakım dünyevî menfaatler için yapılıyor olabilir ama oruç için böyle bir şey söz konusu olamaz. Oruç tutan bir insan başkalarına oruçlu olduğunu söylemedikçe oruçlu olduğu anlaşılamaz.
Ayrıca tarihe bakıldığında putperest hiçbir kavim, putlarına oruç gibi bir ibadet sunmamıştır. Namaza benzer birtakım şekilsen boyun eğişler, tazım gösterileri, kurban adakları sunulmuş, fakat oruç gibi bir tazım gösterisi yapılmamıştır. Bu da riyasız yerine getirilebilen tek ibadetin oruç olduğunu gösterir. Ayrıca bir kimse gizlice yiyecek olsa, bunu kimse fark edemez. Kişi ile Allah arasında cereyan edebilen riyasız tek ibadet, oruçtur. Onun için mükâfatı da büyüktür ve yüce Allah orucun önemini ‘sadece oruç benimdir’ ifadesiyle belirtmiştir.
Hadiste oruç bir kalkana benzetilmektedir. Çünkü aslında orucu tutan biz değil, oruç bizi tutmaktadır. Oruçlu insanın günaha olan meyli ve arzusu ramazanda ve oruçlu iken azalmaktadır. Daha fazla tövbeye/günahlardan pişmanlığa yönelmekte ve kişinin üzerindeki manevî etkisi daha belirgin bir şekilde görülebilmektedir. Ayrıca oruç sabır eğitimi yaptırarak kişiyi adeta melekleştirmektedir. Zamansal olarak suç oranlarına bakıldığında, bu oranın diğer zamanlara oranla ramazan ayında daha düşük olduğu görülmektedir.
Hz. Peygamber oruçlunun kötü söz söylemesini yasakladığı gibi oruçluya sataşan birilerinin çıkması durumunda oruçlu olduğunu hatırlatarak sataşanı uzaklaştırmasını önermektedir. Aslında bu hatırlatma başkasından ziyade kişinin kendisine yaptığı bir hatırlatma ve bu sayede sataşana karşılık vermemesi tavsiye edilmektedir.
Hadiste ayrıca oruçlunun iki mükâfat anına temas edilmektedir. Birincisi iftar anında duyulan sevinç ve heyecandır. Oruçlu kimse, iftar anında Allah’ın emrini tutmanın, hiçbir zorlama olmaksızın gün boyu tuttuğu orucun sevincini duyar. Bir de kıyamette alacağı mükâfat sonucu büyük bir sevinç ve heyecan duyacaktır.
İbadetlerin asıl gayesi ‘Allah için’ ve ‘Allah rızası’ olmakla beraber, insanın üzerinde eğitici fonksiyonu vardır. İnsanları kötülüklerden alı kor, iyiliğe meylettirir, meleklik vasıflarını güçlendirir, kötülük yapma arzu ve eğilimlerini azaltır veya yok eder. İbadetlerin emrediliş hedefinde insanları eğitmek de vardır ve bu faydası da açıkça görülebilmektedir.
Ramazan bir heyecandır, imanın tadını, hazzını hissetme, dinî yaşantının manevî havasını soluma heyecanıdır… Bu heyecanı hissederken “Allah’ım iyi ki Müslümanım, iyi ki müminim. Sana inandığım için sana sonsuz şükürler olsun. Sana inanmasaydım, senin şu yüce dinini kabul etmeseydim, bu imanı bana nasip etmeseydin bu hazzı, bu tadı tadamayacak, bu mutluluk ve huzurdan mahrum kalacaktım…” diyeceğinizi duyar gibiyim. Her ne kadar yüce Allah orucun önemini belirtmek için ‘oruç benimdir’ ifadesini kullanıyor olsa da, orucun gerçek faydası bizedir. Çünkü O’nun bizim ne orucumuza ve ne de başka herhangi bir ibadetimize ihtiyacı vardır. Minnet duyması gereken bizleriz.
Sana inandığım için Sana şükürler olsun Allah’ım. Hindistan’da fareye tapan biri olabilirdim, ama değilim. Bu ne büyük bir devlet!..
Onbir ayın sultanı Hoş geldin Ramazan!
Ey oruç tut beni!…
Ramazan ikliminden en iyi şekilde yararlanmak ümidiyle herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum…
30. 08. 2008
Doç. Dr. Cemal AĞIRMAN
e-mail: cemalagirman@hotmail.com